77796457d5764ddab4f023a15795237d
Aile yakınının ya da yakın bir arkadaşın ölümüne şahit olmak, ölümcül hastalık veya kazayla karşılaşmak, ayrılık gibi durumlar kişileri etkileyen travmatik durumlardandır. Peki, bu travmalar nasıl atlatılır? Tüm bu soruların cevaplarını Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu açıkladı.
Serpil Dokurel - PembeNar Özel
Aile yakınının ya da yakın bir arkadaşın ölümüne şahit olmak, ölümcül hastalık veya kazayla karşılaşmak, ayrılık gibi durumlar kişileri etkileyen travmatik durumlardandır. Bu tip olayların sonrasında kişi, bazı ruhsal belirtilerle karşılaşabilir. Belirtiler genellikle olaydan sonraki 3 gün içinde başlar, fakat aylar veya yıllar geçtikten sonra da başlayabilir. Kişinin stresli olduğu zamanlarda tepkiler artabilir. Belirtilerin bir kaçı ya da çoğunluğuyla da karşılaşılabilir.İstem dışı olarak sıkıntı veren anılar kişinin sürekli aklına gelir. Kişi travmatik olayları tekrar oluyor gibi hissedebilir. Travmatik olayları anımsatan durumlarla karşılaşınca yoğun veya uzun süren sıkıntı yaşarlar.
Travmatik olayla ilgili, sıkıntı oluşturan anı, düşünce ve duyguları ortaya çıkaran kişilerden, mekanlardan, sohbetlerden, aktivitelerden, nesnelerden uzak dururlar. Travmatik olayın önemli bir kısmını hatırlayamama yaşanabilir. Kendisi, diğer insanlar veya dünya ile ilgili devamlı ve abartılı olarak olumsuz inançlar oluşur. "Ben kötü bir insanım, insanlara güvenilemez" gibi."
Travmatik olayın sebep ve sonucuyla ilgili kişinin kendisini veya diğer insanları suçlamasına yol açan düşünceler oluşur. Korku, dehşet, öfke, suçluluk ve utanç gibi olumsuz duygular başlar. Mutluluk ve sevgi gibi olumlu duyguları yaşayamazlar.İnsanlara veya nesnelere karşı sözel ya da sözel olmayan saldırganlıkla dışa vurulan, kızgın davranış ve öfke patlamaları yaşama durumu olur.Kendine zarar veren davranışlarda bulunurlar. Sürekli tetikte olurlar. İrkilme tepkileri gösterirler. Odaklanma sorunu yaşarlar. Uykuya dalmakta ya da uykuyu devam ettirmede zorluk olur. Rahat uyuyamazlar. Toplumsal ya da işle ilgili alanlarda düşmeye sebep olur.
Psikolojik travmalar nasıl atlatılır?
Kişinin rahatlayabilmesi için öncelikle olayı kabullenmesi gerekir. Olumsuz duygu ve düşüncelerinin azalması için arkadaş çevresiyle görüşmeye devam etmeli, daha önce katıldığı etkinlikleri sürdürmeli, rahatlatıcı etkinlikler yapmalı, iş yerine gitmeye devam etmelidir.Aile ve arkadaş çevresiyle olumsuz duygu ve düşüncelerini paylaşmak kişiyi rahatlatır. Olumsuz duygular ve düşünceler bir deftere yazıldığında da rahatlama sağlanır ve kabullenmek kolaylaşır.
Spor yapmak, müzik aleti çalmak, resim yapmak, el işleri ile ilgilenmek, bitki yetiştirmek, yapboz ve kitap okumak gibi hobiler kişinin dikkatini başka tarafa çekeceği için rahatlatır. Baş edilemeyen durumlarda bir uzman yardımı almak gerekir. Travma, çözülebilen bir sorundur. Hipnoterapi ve psikoterapi bu konuda en etkili yöntemlerdendir.
Bel ağrısının nedeni, aşınmış omurlar ve bel fıtığı mı? Sert yataklar bele iyi geliyor mu? Hafif bel ağrıları kendiliğinden geçer mi? Sırt problemleri sadece yaşlılıkta mı görülür? Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Dr. Öğretim Üyesi Yıldız Erdoğanoğlu, bel ağrısına dair doğru bilinen yanlışları açıkladı.
Omurga hastalıklarına karşı farkındalığı sağlamak amacıyla her yıl 16 Ekim, Dünya Omurga Günü olarak anılıyor. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Dr. Öğretim Üyesi Yıldız Erdoğanoğlu, omurganın en önemli bölümlerinden biri olan bel bölgesinde görülen ağrılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gelişmiş toplumların hastalığı; bel ağrısı
Dr. Öğretim Üyesi Yıldız Erdoğanoğlu, bel ağrısının masa başında oturarak geçen uzun süreli çalışma saatleri, hatalı oturma ve yüklenme alışkanlıkları nedeniyle zaman içinde ortaya çıktığını söyledi. Gelişmiş toplumlardaki kişilerin neredeyse dörtte üçünün ara ara bel ağrısı şikâyeti yaşadığını ve çoğunda da ağrının kronikleştiğini kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Yıldız Erdoğanoğlu, sık görülen bel ağrısıyla ilgili doğru bilinen yanlışları şöyle sıraladı:
Bel ağrısının nedeni aşınmış omurlar ve bel fıtığıdır!
Yanlış! Hafifçe başlayan ağrı, kas gerginlikleri, yetersiz hareket ve hatalı hareket alışkanlıklarına işaret eder. Bel bölgemizde beş omur bulunur ve bu omurlar kaslar, eklemler, bağlar ve kıkırdaklar aracılığıyla birbirine tutunur. Omurlar arasında ise disk dediğimiz yapılar vardır. Diskler hem dayanıklılık sağlar hem de hareketliliğe, zorlamalara karşı dirençli olmaya yardımcı olur. Bir anlamda omurgaya gelen darbelerin emilmesine ve yüklerin çevre yapılara dengeli bir şekilde iletilmesine yardımcı olur. Omurlar ve diskler vücudun stabil elementleri olarak kabul edilir ve genellikle çok ileri yaşlara kadar yıpranmazlar. Ağrının diğer nedenleri yer değiştirmiş diskler, sıkışmış sinirler ve hatalı duruş alışkanlıkları olabilir.
Bel ağrınız olduğunda hareket etmeyin!
Yanlış! Pek çok hastalık için, yatak istirahatinin ağrıyı gidermeye yardımcı olduğu doğru bir bilgi olabilir. Ancak bel ağrısı için bu geçerli değil. Bel ağrısının temel nedenleri arasında hareketsiz yaşam tarzı yer almaktadır. Omurlarımız arasındaki disk su ve besin maddelerine olan ihtiyaçlarını ancak yeterli fiziksel aktivite olduğunda temin edebilir.
Diskler için oturmak ayakta durmaktan daha faydalıdır!
Yanlış! Birçok kişi disklere binen yükü azaltmak için oturmayı ayakta durmaya kıyasla daha yararlı görse de gerçekte bu böyle değildir. Dik duruş pozisyonunda amortisör gibi görev yapan disklere binen %100'lük bir basınç, dik oturma esnasında %140'a yükselir. Çoğu kişinin daha rahat bulduğu bükülmüş ve kaykılmış pozisyonundaki oturuşlarda ise yük neredeyse %200'e kadar ulaşır. Bu zamanla bel ağrılarına gidişin olacağı anlamına gelir.
Sert yataklar bele iyi gelir!
Hayır! Çok sert uyku zeminleri uyku esnasında bel bölgesinin boşlukta kalmasına ve kas gerginliklerine neden olur. Bunu kronik ağrı ve uyku bozuklukları takip eder. Çok yumuşak şilteler ise sırtı yeterince iyi desteklemez. Yatak seçiminde orta derecede sertlik daha uygundur. Hastalara yeni yatak satın alırken deneme olanağı ve kişiye özel danışmanlık hizmeti almalarını tavsiye etmek yerinde olur.
Fazla yüklemelerin olduğu fiziksel aktivite bele zarar verir!
Bu sadece belli koşullarda geçerlidir. Örneğin tek taraflı hareketlerle uzun süreli spor yapan herkesin omurgasına hasar verme olasılığı vardır. Tenis gibi, golf gibi sporlar buna örnektir. Bu bilgiyle yüksek performans sporcuları ve fiziksel strese fazlaca maruz kalan profesyonellerin daha fazla risk altında olduğu söylenmek mümkün olsa da araştırmalar fiziksel stres nedeniyle bel ağrısı yaşayanların oranını sadece %5 olarak veriyor. Unutulmamalıdır ki; bel ağrısının en büyük nedeni hareketsiz yaşamdır.
Hafif bel ağrıları kendiliğinden geçer!
Esasında doğru! Her bel ağrısı tedavi gerektirmez ancak kendiliğin de geçmez. Daha hareketli olmaya özen gösterin, doğru oturmaya, eğilmeye, kalkmaya, ağırlık taşımaya dikkat edin.Son araştırmalar bel ağrısı yaşayan kişilerin en kısa sürede bir hekim ve fizyoterapiste başvurmasını önermektedir.
Kış mevsimi ve soğuk hava bel ağrısına yatkınlığı artırır!
Kış mevsiminde pek çok kişinin bel ağrısı yakınması yaşadığı doğrudur. Ancak buna soğuk havanın neden olduğu bilgisi doğru değildir. Çoğu kişi, kış mevsimin şartları nedeniyle kısa mesafeler için bile araçla yolculuğu tercih eder, dışarda olabildiğince az zaman geçirir ve boş zamanlarında çoğunlukla iç mekânlarda koltukta oturur. İşte bel ağrısının asıl nedeni, bu hareketsiz yaşam tarzıdır.
Sırt problemleri sadece yaşlılıkta görülür!
Yanlış! Yapılan bazı araştırma sonuçları bazı toplumlarda, 14-29 yaş grubundaki kişilerde bile bel ağrısının %60 oranında olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni açıktır: Endüstrileşme ve teknolojinin ilerlemesi kişileri hareketsiz yaşam tarzına itmektedir. Ayrıca yanlış edinilmiş duruş, oturma, ağırlık taşıma gibi alışkanlıklar da bel ağrısına zemin hazırlamaktadır. Yani 30'lu yaşların başında da artık fıtıklaşmış bir disk görme ihtimali nadir değildir.
Sertleşme sorunu her yaşta görülebilir, 40 yaş üstü erkeklerde daha fazla görülür. Erkeklerde iktidarsız olarak bilinen sertleşme sorunu, cinsel ilişki için yetersiz görülür. Cinsel birleşmeyi başlatabilmek için penise giren kan miktarının artması gerekir. Kan miktarında artış sağlanamadığı zaman peniste sertleşme sorunu meydana gelir ve sertleşme sorunu yaşayan kişilerin %70'inde damar tıkanıklığı ortaya çıkar.
Sertleşme sorununa ne neden olur?
• Penis veya pelvik bölgede sinir hasarlarının olması
• Şeker hastalığı
• Yüksek kolesterol
• Testosteron seviyesinin düşük olması
• Parkinson gibi nörolojik hastalıklar
• Kalp ve damar hastalıkları
• Kronik böbrek yetmezliği
• Kronik prostatit
• Alt ürüner sistem hastalıkları
• Cerrahi travmalar
• Egzersiz eksiklikleri
• Obezite
• Sigara kullanımı
• Kronik uyuşturucu, alkol kullanımı
• Psikolojik ve psikiyatrik sorunlar
• Hormonal bozukluklar
• Uzun süre H2 reseptör antagonistleri, antikolinerjikler, sitotoksik ilaçlar gibi ilaç kullanımı.
Sertleşme sorunu çeşitleri var mı?
Organik (sinirsel, damarsal, hormonal ve geçirilmiş cerrahilere bağlı) ve psikojenik olmak üzere 2 çeşidi vardır.
Sertleşme bozukluğu tedavisi nedir?
Sertleşme bozukluğu tedavisi hastadan hastaya değişmektedir. Bazı hastalarda ilaç tedavisi ciddi yan etkilere neden olabilir. Bu nedenlerden dolayı ilaçlı tedaviler hastalar tarafından tercih edilmez.
Sertleşme probleminde tıbbı tedavileri şu şekilde sırlayabiliriz;
1- İlaçlı tedaviler
2- ED1000 tedavisi
3- Vakumlu tedaviler
Sertleşme bozukluğu için 3 adım vardır. Bu tedavi adımları şöyle sıralanabilir;
Birinci adım oral (ağızdan kullanılan) PDE5İ (Fosfodiesteraz 5 inhibitörleri) hapları veya vakum cihaz kullanımı
İkinci adım penise ciltten intrakavernozal ilaç enjeksiyonu (aynı anda ağızdan ilaç kullanımı veya vakum cihazı ile kombine edilebilir) kullanımıdır. Bu iki basamak cerrahi dışı tedavi olarak kabul edilir.
Üçüncü adım ilk iki adımdan cevap alınmaması ve hastanın uygun olması durumunda uygulanan cerrahi tedavidir (penil protez takılması).
ED1000 tedavisi
ED 1000 tedavisi sertleşme bozukluğunda en çok kullanılan tedavisi yöntemlerinden bir tanesidir. ED 1000 tedavisine başlamadan önce hasta profilinin muhakkak incelenmesi gerekmektedir.
ED 1000 tedavisine başlamadan önce hastanın yaşam öyküsü dikkatlice değerlendirilmelidir. Bunlara örnek olarak, hastanın daha önce bir ameliyat geçirip geçirmediği öğrenilmeli, metabolik problemleri değerlendirilmeli, günlük alışkanlıkları bir bir not edilmeli.
Bu sorular hastaya sorulduktan sonra kan değerleri ve birtakım tetkikler, gerektiğinde renkli penis ultrasonuyla damarsal faktörlerin, organik bazı faktörlerin olup olmadığı araştırılmalıdır.
Sertleşme bozukluğunda ilaç tedavisi var mı?
Ağızdan Alınan İlaçlar: Penise akan kan akışını geliştiren çok çeşitli ilaç vardır. Cinsel dürtü ile birlikte bu ilaçlar ereksiyon oluşmasına destek olur.
Vakum Cihazları: Penisin üzerine plastik bir silindir ve pompadan oluşan (manuel ya da pilli) cihaz yerleştirilir, silindirin içerisinde bir vakum oluşturulur, penisin içine kanın dolmasını ve ereksiyonun oluşmasını sağlar. Penisin vücuda en yakın kısmına ereksiyonun devamlılığı için lastikten bir halka geçirilerek bası uygulanır.
Enjeksiyonlar: Ufak bir enjektör ile penisin içine ilaç enjekte edilerek ereksiyon sağlanır.
Intrauretral Destekleyiciler: İlaç içeren destek materyallerdir. Bu materyal idrar kanalına koyulur.
Penil Protezler: Diğer tedavi seçeneklerinin sonuç vermediği durumlarda sertleşme sorunu tedavisi konusunda en etkili bir cerrahi yöntemdir ve 30 yılı aşkın bir zamandır kullanılmaktadır.
Erkeklerde İktidarsızlık Tedavisi
Harvard Üniversitesi'nin cinsel yaşamın prostat kanseriyle olan ilişkisi üzerine genetik ve moleküler araştırması yayınlandı.
Üroloji ve üroonkoloji uzmanı Prof. Dr. Can Öbek, Harvard Üniversitesi'nin yaptığı araştırmaya dayanarak yoğun cinsel yaşamın erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığını azaltabileceğine dikkat çekiyor.
Prostat kanseri sıklığını belirleyen faktörler
Prostat erkeklerde olan bir salgı bezi organıdır ve meni içeriğine katkıda bulunur. Prostat kanseri ise batı ülkelerinde erkeklerde en sık tanı konan organ kanseridir; bazı ülkelerde her 6 erkekten 1'ine yaşamı boyunca prostat kanseri tanısı konmaktadır. Halen dünyada 4 milyon kişi bu teşhisle yaşamaktadır.
Prostat kanserinin sebebi net olarak ortaya konabilmiş değildir. Irk, kalıtım, yaşanan coğrafi bölge ve yaşam tarzı ile prostat kanseri sıklığı arasındaki ilişki uzun zamandır bilinmektedir. Cinsel aktivite ve prostat kanseri arasında bir ilişki olup olmadığı konusu ise uzun yıllardır bilim dünyasını meşgul eden bir konu olmuştur.Kimi çalışmalar sık seks yapmanın prostat kanseri ihtimalini arttırdığını, kimi çalışmalar ise tam tersine azalttığını belirtmiştir. Ancak, yeni bilimsel biyolojik veriler ışığında, sık cinsel aktivitenin prostat kanserine karşı koruyucu olabileceği görüşü ağırlık kazanmıştır.
Sık boşalma prostat kanser riskini %22 oranında düşürüyor
Harvard Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı 2016 yılında yaklaşık 32 bin erkek üzerinde yaptıkları çalışmanın sonuçlarını yayınladılar. Bu çalışmaya göre, genç (20-29) ve orta (40-49) yaş dönemlerinde daha sık cinsel aktivitede bulunan erkeklerde, ileriki yaşamlarında prostat kanseri gelişme sıklığı azalmaktadır.Bu yaşlarda aylık 21 kez veya daha fazla boşalma tarif eden grupta, ayda 4-7 kez boşalma tarif eden gruba oranla, prostat kanseri gelişme olasılığı %19-22 oranında daha düşük saptanmıştır.
Güncel genetik ve moleküler çalışma, biyolojik olarak da bu ilişkiyi destekliyor
Aynı araştırmacılar Kasım 2018 tarihinde yayınladıkları makalede, bu istatistiksel bulguları genetik ve moleküler seviyede de destekleyen verileri bilim dünyasına sundular. Yaşları 45-73 arasında değişen ve prostat kanseri nedeniyle cerrahi tedavi olan 157 hastanın ameliyatla çıkartılan prostat dokusunda incelemeler yaptılar. Prostat içerisindeki hem kanserli dokuda, hem de henüz kansere dönüşmemiş sağlıklı prostat dokusunda 20,254 adet gene ait analiz gerçekleştirdiler.Boşalma sıklığına paralel olarak, kansere bitişik sağlıklı prostat dokusundaki genetik ve moleküler yapının değişkenlik gösterdiğini ilk kez ortaya koydular. 20'li ve 40'lı yaşlarda daha seyrek boşalma tarif eden erkeklerin dokularında 409 gende bozulmalar olduğu tespit edildi. Bu yeni biyolojik bilgi ışığında, cinsel aktivite sıklığının koruyucu etkisinin olma potansiyeli daha da güçlenmiş oldu.
Boşalma sıklığı ve prostat kanseri ilişkisinin bir sebep-sonuç ilişkisi mi, yoksa birliktelik ilişkisi mi olduğu henüz tam bilinmemektedir. Örneğin boşalma sıklığı kişinin hormonal seviyesi ile ilişkili olabilir ve farklı erkeklik hormonu (testosteron) seviyelerinin de prostat kanseri gelişiminde rolü olabilir; bu bir birliktelik ilişkisidir. Öte yandan bu konudaki önemli sebep-sonuç ilişkisi hipotezlerinden biri olan ve sık boşalma yolu ile prostatın olası kanser yapıcı maddelerden daha sık arındığı, dolayısıyla kanser gelişiminin azaldığı fikri, bu yeni çalışmadaki biyolojik veriler ile güçlenmiştir.En sık değişiklik saptanan genler hücre döngüsü ve hücrenin salgı yoluyla temizlenmesini sağlayan genler olmuştur. Bu da sık boşalma yolu ile prostatın kanserojen madde ve toksinlerden daha sık temizlenmesi ve bu yolla kanser olasılığının azalması hipotezini desteklemektedir.