13 Mart 2019 Çarşamba

BU HASTALIKLAR DEPRESYONU TAKLİT EDİYOR!


Öyle halsizsiniz ki kolunuzu bile kıpırdatmak istemiyorsunuz… Uykunuz var, mümkünse hep uyumak istiyorsunuz… İşlerinizi yapmakta zorlanıyor, eskiden zevk aldığınız hemen hiçbir şeyden heyecan duymuyorsunuz… Muhtemelen bu yakınmalarınızın “depresyondan” kaynaklandığını düşünüyorsunuz ama dikkat! Depresyon sinyali olarak gördüğünüz şikayetlerinizin nedeni aslında fiziksel bir hastalık olabilir; mesela kalp damar hastalıkları veya diyabet gibi! 

KALP – DAMAR SİSTEMİ HASTALIKLARI 
Kalp damar hastalıklarının önde gelen belirtileri arasında; çabuk yorulma, halsizlik, isteksizlik, iş yapamama, belli bir zamandan sonra da yapamayacağını fark ettiği için iş yapmayı istememe, gece uyku sorunları, cinsel isteksizlik, çarpıntı ve nefes darlığı ile panik bozukluk gibi depresyonu düşündüren sinyaller yer alıyor. 

DİYABET 
Kan şekerinde meydana gelen dalgalanmalar ve düzensiz beslenme; bol idrara çıkma, bazen kronik anksiyete veya depresyon gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor. Hastada fazla uyuma, konsantrasyon güçlüğü, iştah artması, sinirlilik, tahammülsüzlük, isteksizlik, halsizlik ve duygu durum değişiklikleri görülebiliyor. Bu belirtiler de mevsimsel depresyon veya distimi (kronik depresyon) gibi yorumlanabiliyor. 

TİROİT HASTALIKLARI 
Özellikle hipotiroidi varlığında halsizlik, bitkinlik, güçsüzlük, kilo artışı, gün boyu uyuma isteği, konsantrasyon güçlüğü ve ileri dönemlerde muhakeme bozukluğuna varan düşünce bozuklukları veya intihar düşünceleri gelişebiliyor. 

KRONİK ENFEKSİYON HASTALIKLARI 
Tüberküloz, hepatit veya cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi kronik enfeksiyon hastalıklarının başlangıç dönemlerinde enerji kaybı, konsantrasyon güçlüğü, ajitasyon, iştahsızlık, çabuk yorulma ve isteksizlik gibi depresif belirtiler ortaya çıkabiliyor. 

KAN HASTALIKLARI 
Basit veya daha ciddi nedenlere bağlı olarak gelişen kansızlık (anemi) durumlarında halsizlik, isteksizlik, motivasyonsuzluk, iştahsızlık, uyku bozuklukları ve konsantrasyon güçlükleri görülebiliyor. 

VİTAMİN – MİNERAL EKSİKLİKLERİ 
B grubu (özellikle de B12) vitaminler başta olmak üzere, folik asit, D-vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve fosfor eksikliklerinde (bu vitaminlerin vücuttaki enerji döngüsü, kas kasılması, sinir iletim yollarındaki önemli görevleri nedeniyle) ya da karaciğer ve beyin gibi bazı hayati organlarda mineral birikiminde de depresyon belirtileriyle ortak yakınmalar gelişebiliyor. 

NÖROLOJİK DİĞER HASTALIKLAR 
Parkinson hastalığı, alkole bağlı beynin dejenerasyonu ve epilepsi gibi beyni doğrudan etkileyen hastalıkların varlığında da depresyon tanısı konulmadan önce ayrıcı tanının dikkatle yapılması gerekiyor. Çünkü bu hastalıklar da şaşkınlık, konsantrasyon güçlüğü, motivasyon kaybı, keyifsizlik ve isteksizlik gibi depresif belirtilerle ortaya çıkabiliyor. 

DİĞER HORMON VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ HASTALIKLARI 
Hiper – hipokortizolemi, Adisson hastalığı gibi böbreküstü bezinden kaynaklanan hormon bozuklukları, doğumdan sonra görülebilecek hipofiz bezi yetmezlikleri (Sheehan Sendromu gibi) de aşırı yorgunluk, sinirlilik, iştah azalması, halsizlik ve uyku problemleri gibi depresyon belirtileriyle gelişebiliyor. 

TÜMÖRLER 
Her türlü kötü gidişli tümörlerin özellikle orta ve ileri evrelerinde anemi (kansızlık), iştahsızlık, enerji kaybı, konsantrasyon güçlüğü ve durgunluk gibi belirtiler gelişebiliyor. 

MERKEZİ VE PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI 
Beyin dokusu veya ilişkili yapılardaki enfeksiyonlar, yer kaplayan kitleler (kistler, tümörler), dejeneratif hastalıklar ve demiyelinizan (sinir kılığında harabiyete yol açan) hastalıkların ilk belirtisi, depresif yakınmalar olabiliyor. Hastada konsantrasyon güçlüğü, halsizlik, muhakeme bozuklukları, bilinç bulanıklığı, motivasyon kaybı, umutsuzluk, ümitsizlik ve ölüm düşünceleri gelişebiliyor. “Bu tablo hızla oluşmuşsa, önemli olabilecek bir hastalığı bize erkenden haber vermesinden ötürü şanslı sayılabiliriz” “Daha yavaş gelişen durumlarda ise hastanın bazen depresyondan başka somut belirti ve bulgusu olmadığı için doğru tanı koymak veya tedaviye erkenden başlamakta güçlük çekilebiliyor. Bu durumların başında da demans geliyor. Zaten orta ve ileri yaşta görülen depresyonun diğer bir adı yalancı (psödo) demanstır.”

30 YAŞ SENDROMU: NEDENLERİ, BELİRTİLERİ, ATLATMA YOLLARI

Çocukluk, ergenlik, gençlik derken bir de bakarsınız ki, pastadaki mum sayısı iyice azalmış. Yaş arttıkça doğum günündeki mum sayısının azalması tuhaf olsa da genellikle bunun sebebi, gerçek yaşımızla yüzleşmekten kaçınmamızdır. Yaş 30’u aştıkça bunalıma girmemizin ve aynalara bakmaktan çekinmemizin sebebi de budur. 

Otuzlu yaşlar hem çok güzel hem de biraz sorunludur. Güzeldir çünkü okul dönemi atlatılmıştır. Genellikle maddi olarak en iyi dönemlerimizi yaşarız ya da en güzel günlerin beklentisi içine gireriz. Ancak her zaman durum böyle olmayabilir. Her birimiz kendimizden birçok başarı bekleriz. Bize emek veren ebeveynlerimiz, bizden onları gururlandıracak bir şeyler yapmamızı bekler ya da biz öyle zannederiz. Beklentiler yükseldikçe kendimizi eleştirip dururuz. Hedeflerimizin ne kadarına ulaşabildiğimiz, seçimlerimizin ne kadarından memnun olduğumuz her an içimizi kemirir.

30 YAŞ KEŞKELERİ BERABERİNDE GETİREBİLİR 
“Başka bir meslekte daha mı başarılı olurdum? Zengin olmak için yeterli miyim? Bu kişiyle evlenmemiş olsam hayatım nasıl olurdu? Acaba çok mu rahat davranıyorum yoksa her şeyi başkalarından daha mı ciddiye alıyorum?” sorularının listesi böyle uzayıp gider. Nasıl bir hayat seçmiş olursanız olun elinizdekilerin yeterli olmadığına dair o tanıdık memnuniyetsizlik hissi ruhunuzu ele geçirmek için tetikte bekler. İşiniz, ilişkileriniz, aileniz sizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Suçu etrafa atma aşamasını aşabildiyseniz, bu kez de kendinizi fazla eleştirmeyi tercih edebilirsiniz. Bütün bu bunalım, kendinizle yüzleşmenizi gerektirir. Belki de çoğumuz gibi, film yıldızı, yılın sporcusu, uluslararası bir şirketin CEO’su olmamışsınızdır!

SORUMLULUKLAR YORUCU OLABİLİR 
Bu yaşlarda kişisel sorgulamaların yanı sıra sorumluluğun yükselmesi de insanları bunalıma sokan bir faktör haline gelebilir. Bebek sahibi olup aylarca uyumadan işe gitmek ve normal geri dönebilmek oldukça zordur. Hasta ebeveynlerin bakımı ya da kaybı büyük üzüntüler yaşatabilir. Kişi, kendisini yapılması gerekenler arasında koştururken bulur. Eğer destek olacak çalışanlara ya da dostlara sahip değilse gelişmek bir yana, günlük rutini devam ettirebilmek bile büyük bir mesele haline gelir.

30 YAŞINDA OLMAK VE TRENİ KAÇIRMAK… 
Yetersizlik hissi, başarısızlık korkusu, kötü giden bir evlilik ya da boşanma sürecinin getirdiği depresyon, otuzlu yaşların kutuyu açınca yüzümüzü buruşturmamıza neden olan hediyeleridir. Bekarlar için ‘Treni kaçırıyorum’ hissi adeta bir paniğe dönüşebilir. Eş adaylarıyla insanı bezdiren buluşmalar, spor salonu ya da dans kursu gibi romantik motivasyonlu sosyalleşme çalışmaları, bu yaşlarda yoğun hale gelir. Kişisel görünüme dair endişeler ve hormonal değişimler de kişiyi kaygılandıran başlıklar arasındadır.

HAYATI DERT KATALOĞUNA ÇEVİRMEYİN 
Bu yaşlarda en çok zamansızlıktan şikayet ederiz. Hayatta ne gerçekleştireceksek artık onu gerçekleştirmemizin zamanı olduğunu düşünürüz. Eğer amaçlarımıza büyük oranda ulaştığımızı düşünebiliyorsak, bu kez bizden medet umanların ağırlığı üzerimize çökebilir. Kendimizi kurtarmamız yetmez, tüm aileyi, akrabaları da işe yetiştirmemiz ya da maddi manevi desteklememiz beklenebilir. Orta yaşı ciddi bir hastalığa yakalanmadan, bir iki sinir krizi geçirmeden, işten kovulmadan ya da şiddetli bir karı koca kavgası yaşamadan atlatmak bayağı zordur. Evliliklerde çok ciddi sınavlar yaşanabilir. Aldatılma, terk edilme, parasız kalma, hastalanıp yatağa düşme, alkole yatkınlık gibi bir dert kataloğu oluşur.

ŞU AN OLDUĞUNUZ KİŞİYİ KABUL EDİN 
Eğer şu anda bu noktadaysanız sandığınız kusursuz kişi değil de gerçekte kim olduğunuzu, bu dünyaya ne için geldiğinizi, daha tatminkar bir yaşam kurmak için neler yapabileceğinizi düşünüp daha gerçekçi beklentilerle yolunuza devam etmelisiniz. Bunun için; Önce kendinizi sevmeyi öğrenmelisiniz. Bu durum çevrenizi de daha kolay sevmenizi kolaylaştıracaktır. Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişiye saygı duyun. Kendinize olan özsaygınızı asla yitirmeyin. Kendinize yatırım yapın. Artık hayatınızın en verimli evresine geçtiğinizi unutmayın. Yeni hobiler edinin, daha önce yapmak isteyip de ertelediklerinizi tekrar gündeme alın. Spora başlayın. Spor sadece bedensel sağlığınızı değil, ruhsal gelişiminizi de olumlu etkileyecek, beden ve ruhunuzu tanımanızı sağlayacaktır. Yeni bir sosyal çevreye dahil olun. Unutmayın, bunalımlı ruh halini atlatmak için arkadaşların ve dostların her zaman yardımı olur.

12 Mart 2019 Salı

SİGARA, KALP KRİZİ GEÇİRME RİSKİNİ 8 KAT ARTIRIYOR


Çocukluk, ergenlik, gençlik derken bir de bakarsınız ki, pastadaki mum sayısı iyice azalmış. Yaş arttıkça doğum günündeki mum sayısının azalması tuhaf olsa da genellikle bunun sebebi, gerçek yaşımızla yüzleşmekten kaçınmamızdır. Yaş 30’u aştıkça bunalıma girmemizin ve aynalara bakmaktan çekinmemizin sebebi de budur.

Otuzlu yaşlar hem çok güzel hem de biraz sorunludur. Güzeldir çünkü okul dönemi atlatılmıştır. Genellikle maddi olarak en iyi dönemlerimizi yaşarız ya da en güzel günlerin beklentisi içine gireriz. Ancak her zaman durum böyle olmayabilir. Her birimiz kendimizden birçok başarı bekleriz. Bize emek veren ebeveynlerimiz, bizden onları gururlandıracak bir şeyler yapmamızı bekler ya da biz öyle zannederiz. Beklentiler yükseldikçe kendimizi eleştirip dururuz. Hedeflerimizin ne kadarına ulaşabildiğimiz, seçimlerimizin ne kadarından memnun olduğumuz her an içimizi kemirir.

30 YAŞ KEŞKELERİ BERABERİNDE GETİREBİLİR 
“Başka bir meslekte daha mı başarılı olurdum? Zengin olmak için yeterli miyim? Bu kişiyle evlenmemiş olsam hayatım nasıl olurdu? Acaba çok mu rahat davranıyorum yoksa her şeyi başkalarından daha mı ciddiye alıyorum?” sorularının listesi böyle uzayıp gider. Nasıl bir hayat seçmiş olursanız olun elinizdekilerin yeterli olmadığına dair o tanıdık memnuniyetsizlik hissi ruhunuzu ele geçirmek için tetikte bekler. İşiniz, ilişkileriniz, aileniz sizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Suçu etrafa atma aşamasını aşabildiyseniz, bu kez de kendinizi fazla eleştirmeyi tercih edebilirsiniz. Bütün bu bunalım, kendinizle yüzleşmenizi gerektirir. Belki de çoğumuz gibi, film yıldızı, yılın sporcusu, uluslararası bir şirketin CEO’su olmamışsınızdır!

SORUMLULUKLAR YORUCU OLABİLİR 
Bu yaşlarda kişisel sorgulamaların yanı sıra sorumluluğun yükselmesi de insanları bunalıma sokan bir faktör haline gelebilir. Bebek sahibi olup aylarca uyumadan işe gitmek ve normal geri dönebilmek oldukça zordur. Hasta ebeveynlerin bakımı ya da kaybı büyük üzüntüler yaşatabilir. Kişi, kendisini yapılması gerekenler arasında koştururken bulur. Eğer destek olacak çalışanlara ya da dostlara sahip değilse gelişmek bir yana, günlük rutini devam ettirebilmek bile büyük bir mesele haline gelir.

30 YAŞINDA OLMAK VE TRENİ KAÇIRMAK… 
Yetersizlik hissi, başarısızlık korkusu, kötü giden bir evlilik ya da boşanma sürecinin getirdiği depresyon, otuzlu yaşların kutuyu açınca yüzümüzü buruşturmamıza neden olan hediyeleridir. Bekarlar için ‘Treni kaçırıyorum’ hissi adeta bir paniğe dönüşebilir. Eş adaylarıyla insanı bezdiren buluşmalar, spor salonu ya da dans kursu gibi romantik motivasyonlu sosyalleşme çalışmaları, bu yaşlarda yoğun hale gelir. Kişisel görünüme dair endişeler ve hormonal değişimler de kişiyi kaygılandıran başlıklar arasındadır.

HAYATI DERT KATALOĞUNA ÇEVİRMEYİN 
Bu yaşlarda en çok zamansızlıktan şikayet ederiz. Hayatta ne gerçekleştireceksek artık onu gerçekleştirmemizin zamanı olduğunu düşünürüz. Eğer amaçlarımıza büyük oranda ulaştığımızı düşünebiliyorsak, bu kez bizden medet umanların ağırlığı üzerimize çökebilir. Kendimizi kurtarmamız yetmez, tüm aileyi, akrabaları da işe yetiştirmemiz ya da maddi manevi desteklememiz beklenebilir. Orta yaşı ciddi bir hastalığa yakalanmadan, bir iki sinir krizi geçirmeden, işten kovulmadan ya da şiddetli bir karı koca kavgası yaşamadan atlatmak bayağı zordur. Evliliklerde çok ciddi sınavlar yaşanabilir. Aldatılma, terk edilme, parasız kalma, hastalanıp yatağa düşme, alkole yatkınlık gibi bir dert kataloğu oluşur.

ŞU AN OLDUĞUNUZ KİŞİYİ KABUL EDİN 
Eğer şu anda bu noktadaysanız sandığınız kusursuz kişi değil de gerçekte kim olduğunuzu, bu dünyaya ne için geldiğinizi, daha tatminkar bir yaşam kurmak için neler yapabileceğinizi düşünüp daha gerçekçi beklentilerle yolunuza devam etmelisiniz. Bunun için; Önce kendinizi sevmeyi öğrenmelisiniz. Bu durum çevrenizi de daha kolay sevmenizi kolaylaştıracaktır. Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişiye saygı duyun. Kendinize olan özsaygınızı asla yitirmeyin. Kendinize yatırım yapın. Artık hayatınızın en verimli evresine geçtiğinizi unutmayın. Yeni hobiler edinin, daha önce yapmak isteyip de ertelediklerinizi tekrar gündeme alın. Spora başlayın. Spor sadece bedensel sağlığınızı değil, ruhsal gelişiminizi de olumlu etkileyecek, beden ve ruhunuzu tanımanızı sağlayacaktır. Yeni bir sosyal çevreye dahil olun. Unutmayın, bunalımlı ruh halini atlatmak için arkadaşların ve dostların her zaman yardımı olur.

CUSHİNG SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR? NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Cushing sendromu nedir? Cushing sendromunun belirtileri nelerdir? Cushing sendromunu nasıl tedavi edilir? 

KİLO ALMA ŞEKLİNİZ YA DA KOLLAR VE BACAKLARDA OLUŞAN LEKELENMELER BAZI HASTALIKLARIN HABERCİSİ OLABİLİR 

Gövde şişmanlarken kollar ve bacakların incelmesi, kollarda ve bacaklarda oluşan mor renkteki izler “Cushing Sendromu”nun en temel belirtileri arasında yer alıyor. Her sağlıklı vücutta bulunan kortizon hormonunun; olması gerekenden fazla, kontrol dışı yükselmesi sonucu gelişen bu sendromun erken tanı ve tedavisi önem taşıyor. Cushing sendromunun belirtileri nelerdir? Cushing sendromu, hemen hemen her organ ve dokuyu etkiler. Belirtileri ise şu şekilde sıralanabilir:

• Yüzde belirgin bir şişlik (Aydede yüzü)
• Yanaklarda kırmızılık
• Özellikle vücutta, gövde kısmında şişmanlık
• Kol ve bacaklarda incelik
• Karında, kol ve bacaklarda kırmızı-morumsu (erguvan rengi) çatlaklar
• Oturma, kalkma, merdiven çıkma ve uzun yol yürümede zorlanma, üst bacakta ağrı
• Kollarda ağrı
• Kadınlarda adet düzensizliği
• Yüksek tansiyon
• Kemik erimesi
• Kan şekeri düzensizliği

CUSHİNG SENDROMU NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Böbrek üstü bezi tarafından salgılanan kortizon hormonu, vücudun strese karşı kullandığı en önemli güç olarak kabul edilir. Ayrıca vücudun yağ ve karbonhidrat metabolizmasının düzenlenmesine yardımcı olur. Karbonhidratların ve yağların, özellikle açlık durumlarında kana karışmasını sağlayıp, şekere dönüşerek vücudun enerji ihtiyacını sağlar. Eğer kortizon üretimi normal ihtiyacın üzerinde olursa bu hormonu ilgilendiren Cushing sendromu gelişebilir. Kortizon içeren ilaçlara dikkat! Bazı hastalıklarda kullanılan kortizon ilaçları da Cushing sendromuna neden olabilir. Örneğin anevrizmalarda beyin ödemine karşı, birçok kanser tedavisinde kemoterapi protolllerinde; yaraların iyileşmesinde bağışıklığın baskılanması isteniyorsa, astım gibi hastalıkların tedavilerinde kortizon ilaçları kullanılabilir. Tedavi amaçlı kullanılan kortizon ilaçlarının Cushing sendromuna neden olması için uzun süre ve genellikle yüksek dozda alınması gerektiği unutulmamalıdır. Bazı kanser hücreleri de hormon salgılayabilir Bu hastalık sıklıkla beyindeki hipofiz bezinin ACTH hormonunu fazla salgılanması sonucu gelişir. Akciğer, mide, bağırsak sistemi gibi yerleri tutan bazı kanser hücreleri aslında salgılamaması gereken hormonları salgılayabilir. Bunlar beklenmeyen hormon ve molekülleri salgılayan tümör hücreleri olabilir. ACTH yani böbrek üstü bezine kortizon salgılatan esas hormon böyle bir odaktan kolayca salgılanabilir.

CUSHİNG SENDROMU NASIL TEDAVİ EDİLİR? 
Cushing sendromunun tanısı için öncelikle kortizon hormonunun fazla olmasına neden olan etmenler sorgulanır. Listenin başında da hastaların kullandığı ilaçlar gelir. Kesin tanı için kortizon ve ACHT hormonları kontrol edilir. Eğer hormon oranlarında anormal bir yükseklik belirlenirse bunun geçici bir durup olup olmadığı kontrol edilir. Kortizon hormonunun nereden salgılandığını bulmak için ayrıca test ve çeşitli görüntüleme yöntemlerinden de faydalanılır.

CUSHİNG SENDROMU ÇOCUKLARDA DA GÖRÜLEBİLİR Mİ? 
Sıklıkla diyabet gibi toplumda sık görülen hastalıklarla karıştırılan Cushing sendromu çocuklar dahil herkeste görülebilir. Nüksedebilen bir hastalık olduğu için fizyolojik ve patofizyolojik nedenler iyice irdelendikten sonra tedavinin başlaması gerekir.

MENOPOZ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Menopoz dönemi öncesinde ve menopoz döneminde sık sık belirli şikayetler ortaya çıkabiliyor. Bu belirtiler ortaya çıktıkça “Acaba menopoza mı giriyorum” diye düşünen pek çok kadın var. Peki bir kadın menopoza girdiğini nasıl anlar? Menopozun belirtileri nelerdir.

MENOPOZ BELİRTİLERİ NELERDİR? 
Gece terlemeleri ile başlayan uyku bozuklukları Menopoz döneminden önce başlayan adet bozuklukları Çarpıntı Baş ağrısı Psikolojik değişiklikler Menopoza dair bilmeniz gereken 10 gerçek!

Menopozla ilgili olarak en çok merak edilenler arasında kadınlarda menopoz belirtileri hiç şüphesiz büyük yer tutar. Bu dönemde kadınlardaki östrojen hormonun salgısının azalarak buna bağlı olarak da yumurtalamanın azalması veya durması söz konusu. Buna bağlı olarak; Ateş basması, Çarpıntı, Terleme, Halsizlik, Depresyon, Kemik erimesi, Damar sertliği gelişme eğilimi, Cinsel ilişki isteksizliği, Cinsel organda kuruluk, Ağrılı ilişki ve idrar kaçırmaya neden olabilen idrar yollarında atrofi meydana getirir.

 Ruhsal yönden de belirtiler gösteren menopoz; Kolay sinirlenme, Uykusuzluk, Ruhsal gerginlik, Unutkanlık, İçe kapanma ve cinsel isteksizlik gibi durumlara neden olur. Fakat bunlar sadece menopoz belirtisi olarak değil, başka hastalıkların habercisi olarak da belirti gösterebilir. Bu tür belirtiler ihmal edilmemeli ve kesinlikle uzman hekime başvurulmalı.

6 Şubat 2019 Çarşamba

YUMURTALIK REZERVİ NASIL HESAPLANIR?KİMLERE YUMURTA DONDURMA ÖNERİLİR?

Hızla geçen zaman ve ilerleyen yaş ile birlikte doğurganlığımız da azalıyor. Geçmişe göre doğurganlık hızımızın azaldığı da bir gerçek

YUMURTALIKLARDAKİ ADAY YUMURTA SAYISI ZAMANLA AZALIYOR…. 

Kadınların over yani yumurtalık rezervlerini belirleyen ana unsur yumurtalık içerisindeki follikül adını verdiğimiz ve içinde yumurta öncüllerini içeren kesecikler. Bunlar doğum esnasında milyonlar ile ifade edilirken, 30’lu yaşlarda yüzbinlere ve menopoza girerken ise 1000’lere kadar azalıyor. Bu azalma sürekli ve engelleyen bir ilaç da yok. O nedenle kadınlarda doğurganlığın, doğumdan itibaren sürekli azaldığını bilmek gerekiyor.

REZERV AZALMASI KİMLERDE DAHA HIZLI OLUYOR? RİSK GRUPLARI NELER? 

Türkiye’de ortalama menopoz yaşı 46-47. Yani bu yaşlarda artık yeterli sayıda follikül olmadığı için menopoz tablosu ortaya çıkıyor. Ama bazı durumlarda 46-47 yaşlardan önce de adetlerin azalması hatta bitmesi durumları ile karşılaşabiliyoruz. Aşağıdaki durumlarda risk daha da artıyor:

Yaşın 37 ve üzerinde olması
Sigara içilmesi
Yumurtalıklardan birinin alınmış olması
Ailede erken erken menopoz olması
Radyoterapi veya kemoterapi almış olmak
Uzun süreli ilaç özellikle de kortizon türü ilaçlar kullanmak
Endometriozis tanısı almış olmak veya çikolata kistlerinin olması
Birtakım genetik hastalıklar taşımak…

YUMURTALIK REZERVİNDEKİ AZALMANIN ÖNÜNE GEÇEMİYORUZ….

Sayıca azalmanın önüne geçmek için bir ilaç veya vitamin maalesef yok. Ancak, gündelik yaşantımızda stresi biraz azaltmak, düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek, sigaradan özellikle uzak durmak önemli. Risk faktörlerinden bir veya birkaçının varlığı halinde mutlaka bu konuda uzmanlaşmış bir doktordan görüş almayı öneriyoruz. Böylelikle, yumurtalık rezervimizi ortaya koymaya yönelik testler hakkında bilgi alabilir, ciddi risk varlığında yumurta dondurma seçeneğini düşünebiliriz.

YUMURTALIK REZERVİ NASIL HESAPLANIR? KİMLERE YUMURTA DONDURMA ÖNERİLİR?

 Adetli iken bakılmış birtakım testler var. Ancak günümüzde en değerli test, yine adetli iken her 2 yumurtalıktaki folliküllerin sayılması. Toplam görünen follikül sayısı 4’ün altında ise risk var demektir. Bir diğer önemli test ise Anti Mullerian Hormon (AMH). Bu teste adet dönemi dışında da bakılabilir ve değer 1 ng/ml’nin altında ise rezerv az olarak yorumlanabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, sadece 1 kez ultrason veya AMH testi ile yorum yapmak doğru değil. 4 hafta ara ile testleri tekrarlamak ve aynı azalmış değerler ile karşılaşırsak önlem almak gerekir.

AZALMIŞ REZERV VAR İSE, YUMURTA DONDURMA İŞLEMİ NASIL YAPILIYOR? 

Eğer yakın bir gelecekte çocuk sahibi olma şansı yok ve rezervlerde belirgin azalma söz konusu ise yasal mevzuatlar çerçevesinde yumurta dondurma işlemi yapılabiliyor. Bu konuda yetkin ve deneyimli merkezler ülkemizde bulunmakta. Ancak, bu konunun istismar edilmemesi ve hobi amaçlı yumurta dondurma işleminin önüne geçmek çok önemli. Gerçekten risk altındaki kadınları saptamak, onlara doğru danışmanlık vermek ve dondurma seçeneğini sunmamız gerekiyor.

Yumurta dondurma işleminin aşamaları aynı tüp bebek gibidir. Öncelikle günlük iğneler ile eldeki yumurtalar büyütülür. Uygun sayı ve boyutta yumurta varlığında çatlatılırlar ve anestezi altında laboratuar koşullarında toplanırlar. Ardından bu yumurtalar özel dondurma yöntemlerine tabi tutulurlar ve yine özel dondurma tanklarında saklanırlar. Saklanma süresi ve koşulları ile ilgili merkezlerden bilgi almakta yarar var.

Özetle; 

  • Yumurtalarımız zamanla kaçınılmaz olarak azalıyor 
  • Risk altında olanları saptamak çok önemli 
  • Düzenli bir hayat ve beslenme elimizdeki en önemli araçlar
  • Sigaranın mutlaka bırakılması gerekiyor 
  • Eğer ufukta bebek sahibi olma planı yok ise yumurta dondurma için danışmanlık almakta yarar var

4 Şubat 2019 Pazartesi

Hirsutizm nedir?

Hirsutizm, yani kadınlarda görülen aşırı kıllanma probleminin altta yatan bir hastalığın belirtisi olabileceği "Lazer epilasyon adı verilen kozmetik önlemler, kılları geçici olarak uzaklaştırabilir. Ancak öncelikle yapılması gereken, aşırı kıllanmanın altında yatan bir hastalık varsa, bunun açığa çıkartılmasıdır"

Kadınlarda ve genç kızlarda görülen 'hirsutizm' kadın vücudunda fazla miktarda kıllanma olarak tanımlanıyor.

Hangi bölgelerde görülüyor?

Üreme çağı adı verilen, adet görmeyle başlayıp ve menopoza kadar devam eden zaman diliminde, her 100 kadından 10'unda aşırı kıllanma sorununun olduğu kadınlarda, çene bölgesi, üst bıyık bölgesi, üst kol bölgesi, sırt bölgesi, alt bel bölgesi, üst karın bölgesi, göğüs, alt karın ve uyluk bölgelerinde normalden fazla kıllanma olması durumunda hirsutizm tanısı koyduklarını belirtti.

‘’Aşırı kıllanmada gizlenen hastalıklar olabilir "

Aşırı kıllanmanın en yoğun olarak 15-16 ila 45-50 yaşları arasında görüldüğü "Bu, haklı olarak kadınları rahatsız edici bir sorundur. Birçok kadın bu sorunu çok fazla dile getirmez ve hekime gitmez. Estetiysen ya da kozmetik merkezlerine başvurarak kıllardan kurtulmaya çalışır. Ancak önemli nokta şu ki, aşırı kıllanma, bir hastalık olmayıp altta yatan bir hastalığın belirtisidir. Bir kadında bu rahatsızlık varsa, ona yol açan sebebin mutlaka açığa çıkartılması gerekmektedir. Altta yatan sebebin ne olduğu anlaşılmadan, doğru tedavi mümkün olamaz. Zaman kaybına yol açmadan hastalık tespit edilmelidir" ifadelerini kullandı.

"Hirsutizm’in en yaygın nedeni polikistik over sendromu"

Aşırı kıllanmanın en yaygın sebeplerinden birinin polikistik over sendromu olduğu "Yüzde 70 oranında polikistik over kaynaklıdır. Üreme çağındaki kadınlarda en sık görülen endokrin bozukluktur. Kadınlarda, aşırı kıllanma yanında adet düzensizliği, sivilce oluşumu ve saç dökülmesine de neden olabilir. Polikistik over sendromu tanısı koymak için ultrason eşliğinde yumurtalıklar incelenir, ultrasonografide büyümüş yumurtalıklar ve yaygın bir şekilde dağılmış küçük kistlerin görülmesi kriterlerden biridir. Polikistik over sendromu, ayrıca kadınlarda infertilitenin de en sık sebebidir. Bu hastaların büyük bir kısmı kilolu hastalardır. Vücut kitle indeksleri yüksektir. Bu hastalarda yağ metabolizması bozukluklarına sık rastlanır. Diyabet, bu hastalarda en az 5 misli daha fazla görülür. Bu nedenle kıllanma sorununu basite almamak gerekir"

‘’Nadiren tümör ya da genetik kaynaklı hastalık olabilir’’

"Nadiren de olsa, böbreküstü bezi ve yumurtalık tümörleri de androjen hormonları fazla salgılanmasına yol açtığı için aşırı kıllanma ve saç dökülmesi gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Bu vakalarda kıllanma aniden başlar ve hızlı ilerler. Beraberinde kanser de hızlı ilerlediği için zaman kaybedilmemesi ve aniden başlayan ve hızlı ilerleyen erkek tipi kıllanma durumunda en kısa zamanda hekime başvurulması önem taşımaktadır. Böbreküstü bezini ilgilendiren, Konjenital Adrenal Hiperplazi adı verilen genetik hastalık, böbreküstü bezinde steroid hormonlarının sentezindeki bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu hastalıkta erkek tipi kıllanma, saç dökülmesi, sivilcelenme ve kas kitlesinin artması, ağır vakalarda ise ses kalınlaşması ve klitorisde büyüme gibi bulgular görülebilir. Tanıda hormonal testler dışında genetik analizler de gerekebilir. Bu hastalıkların dışında hastaların bir kısmında aşırı kıllanma için belirli neden bulunmamaktadır. Androjen düzeyleri normal sınırlarda olmasına karşın aşırı kıllanma olan, over ultrasonografisinde polikistik over saptanmayan ve adet düzensizliği bulunmayan hastalarda bu durum 'İdiopatik Hirsutizm' olarak tanımlanmaktadır"

‘’Multidisipliner tedavi gerekli''

"Ekipte mutlaka bir endokrinoloji uzmanının olması gerekiyor. Bu hastalarda, insülin direnci ya da obezite gibi endokrin anormallikler görülebilir. Ek olarak, dermatoloji uzmanı, üreme endokrinolojisiyle uğraşan bir kadın doğum uzmanı, radyoloji uzmanı ekipte yer almalıdır.  Obezite problemi olan hastaların tedavisi için diyetisyen ve mümkünse davranış terapisi konusunda deneyimli bir terapistinin de olmasında fayda vardır.  Bütün bunlar multdisipliner ekibi oluşturur. Yeditepe Üniversitesi Hirsutizm Merkezi’ne başvuran hastalar için, öncelikle aşırı kıllanma probleminin altında yatan sebebin bulunmasına ekip olarak odaklanılmaktadır.

"En az 6 ay düzenli ilaç kullanılmalı"

"Aşırı kıllanma şikayetiyle başvuran kişilerde çoğunlukla görülen, polikistik over sendromu ve nedeni bilinmeyen hirsutizmde ilaç tedavisinden yararlanılmaktadır. En az 6 ay düzenli ilaç kullanımının yanı sıra, gerekirse kozmetik tedavi de uygulanabilir. Aşırı kıllanma tedavisinin kalıcı bir tedavi yönteminin olmadığı, kronik tedavinin gerekli olabileceği ve ilaçların ancak aylar içerisinde etki edebileceğinin unutulmaması gerekir. Bu süre içinde düzenli hekim kontrollerine devam edilmesi oldukça önemlidir."

Diyet ve egzersizler önem taşıyor 

"Hirsutizmin tedavisinde hayat tarzı değişiklikleri de önemli bir yer tutar. Altta yatan neden ne olursa olsun, özellikle obezitesi olan hastalarda uygun diyet ve düzenli egzersizin, aşırı kıllanma üzerine olumlu etkileri vardır. Ayrıca aşırı kıllanmanın nedeninin genetik anormallik olduğu tespit edilirse, hastalara genetik danışmanlık hizmeti de verilmelidir."